Hava Durumu

#Empati

giresunsonhaber - Empati haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Empati haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

ÇOCUKLAR İÇİN SAHNE SANATLARI EĞİTİMLERİ Haber

ÇOCUKLAR İÇİN SAHNE SANATLARI EĞİTİMLERİ

GBŞT’DE YENİ DÖNEM BAŞLADI: ÇOCUKLAR İÇİN SAHNE SANATLARI EĞİTİMLERİ YOĞUN İLGİ GÖRÜYOR Giresun Belediyesi Şehir Tiyatrosu (GBŞT), 2025 sezonuna çocuklara yönelik kapsamlı tiyatro eğitim programıyla başladı. Sanatın dönüştürücü gücünden yararlanmayı hedefleyen program kapsamında, çocuklar profesyonel tiyatro eğitmenleri eşliğinde sahneyle tanışıyor, yaratıcılıklarını geliştirme fırsatı buluyor. Amaç: Yaratıcılığı Desteklemek ve Özgüveni Güçlendirmek Yeni dönem eğitimlerinin temel amacı; çocukların kendilerini ifade edebilme becerilerini geliştirmek, sahne sanatlarına ilgilerini artırmak ve onları kültürel yaşamın aktif birer parçası haline getirmek olarak açıklandı. GBŞT bünyesinde hazırlanan eğitim içerikleri, çocukların hem bilişsel hem sosyal gelişimlerini destekleyecek şekilde planlandı. Programda; Temel oyunculuk teknikleri Rol yapma ve doğaçlama çalışmaları Ses ve nefes kontrolü Diksiyon ve beden dili Grup içi etkileşim oyunları gibi sahne sanatlarının temel unsurlarını içeren modüller yer alıyor. Çocuklar İçin Sanatla İç İçe Bir Öğrenme Deneyimi Eğitimler sırasında çocuklar, interaktif oyunlar ve yaratıcı drama teknikleriyle tiyatro dünyasına güvenli ve eğlenceli bir giriş yapıyor. Bu süreçte hem sahne üzerindeki becerilerini geliştiriyor hem de ekip çalışması, empati kurma, problem çözme gibi sosyal becerilerini pekiştiriyor. Eğitmenler, her çocuğun bireysel gelişim hızına göre yaklaşarak onların yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı oluyor. Kursun sonunda ise küçük bir yıl sonu gösterisi planlanarak, çocukların sahne deneyimi kazanmaları amaçlanıyor. GBŞT: “Sanat Çocuklarımızın Gelişiminde Önemli Bir Köprü” Giresun Belediyesi Şehir Tiyatrosu yetkilileri, yeni dönemle ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Bu kurslarla çocuklarımızın hem eğlenceli vakit geçirmelerini hem de sanatla güçlü bir bağ kurmalarını istiyoruz. Tiyatro, çocukların sosyal ve duygusal gelişiminde önemli bir köprü görevi görüyor. GBŞT olarak çocuklarımızı sanatın iyileştirici, özgüven kazandırıcı etkisiyle buluşturmayı sürdüreceğiz.” Kente Kültürel Katkı: Sürekliliği Olan Bir Sanat Yapısı Şehir Tiyatrosu, son yıllarda eğitim, atölye çalışmaları ve sahne performanslarıyla ön plana çıkarak Giresun’da sürdürülebilir bir kültür-sanat ortamı oluşturuyor. Bu eğitim programı da bu hedef doğrultusunda atılan önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi Güvene Dayalı Olmalı! Haber

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi Güvene Dayalı Olmalı!

Uzmanlar, sağlıklı bir öğretmen-öğrenci ilişkisinin karşılıklı anlayış üzerine kurulu iletişimle gerçekleştiğini ifade ediyorlar. Ayrıca, güven, saygı, empati ve açık iletişimin bu ilişkinin temel özelliklerinden olduğunu belirtiyorlar. Her öğrencinin farklı ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Her öğrencinin becerileri ve zorlukları değişiklik gösterir, psikolojik dayanıklılıkları farklı olabilir. Öğretmenlerin buna dikkat etmemesi ve iletişimlerine özen göstermemesi; yalnızca sınıf düzeyinde değil, bireysel olarak da öğrencilerin duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkiler.” dedi. Olumlu bir ilişkinin öğrencilerde sorumluluk duygusunu güçlendirdiğini, problem çözme yeteneklerini geliştirdiğini ve akademik başarılarına katkıda bulunduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, sınırların öğrencilerin yaş ve gelişim seviyesine uygun olarak belirlenip, net bir şekilde ifade edilmesi gerektiğine işaret etti. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, eğitimde sağlıklı öğretmen-öğrenci ilişkilerinin önemi, sınırların belirlenmesi ve bireysel ihtiyaçların dikkate alınmasının öğrencilerin gelişimi üzerindeki rolü hakkında bilgiler aktardı. Öğretmen-öğrenci ilişkisi güven, saygı, empati ve açık iletişimle şekillenmelidir! Öğretmen-öğrenci ilişkisinin, öğretmen ile öğrenciler arasında onları teşvik eden, büyümelerine katkı sağlayan, öğretmenlerin rol model olarak kabul gördüğü bir anlayış ve güven iletişimi tanımladığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Bu ilişki hem öğrenme ortamını olumlu yönde etkilemeli, hem de öğrencilere güven sağlamalı. Güven, saygı, empati ve açık iletişim bu ilişkinin en belirgin unsurlarıdır.” dedi. Öğretmenlerin, öğrencilerin ahlaki, etik ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Luş, “Bu katkı, öğrencilerde sorumluluk bilincini artırarak daha olumlu akademik gelişime imkan tanır. Öğrenciler için uygun bir sınıf ortamı oluşturularak akademik zorluk yaşayan öğrencilerin bu sorunlarını ifade etmeleri için olanaklar yaratılır, onları daha aktif ve katılımcı hale getirir. Aynı zamanda, öğrencilerin başarılı olma hissiyle motive olmasını sağlar ve bu da doğal olarak akademik başarılarını artırır.” şeklinde konuştu. Öğretmenlerin bireysel ihtiyaçları göz ardı etmesi, öğrencilerin gelişimini olumsuz etkileyebilir! Her öğrencinin farklı gereksinimleri olduğunu hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Becerileri ve sıkıntıları farklı olan öğrencilerin psikolojik dayanıklılıkları değişiklik gösterir. Öğretmenlerin bu farklılıklara dikkat etmemesi ve iletişime özen göstermemesi, sadece sınıf ortamında değil, bireysel olarak da öğrencilerin duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerinde gerilemelere sebep olabilir.” dedi. Olumsuz öğretmen-öğrenci ilişkisinin, öğrencilerin davranışlarını ve akademik performanslarını geliştirmek için gerekli geri bildirimlerden mahrum kalabileceklerine işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Luş, şöyle devam etti: “Çocuğun davranışını anlamaya çalışmadan aceleci davranan bir öğretmen, öğrencide kaygı bozukluklarına yol açabilir; ya da öğrencinin yetenekli olduğu konuları keşfedemeyebilir. Kendine güvenli bir yetişkin olmaları güçleşebilir. Öğrencileri etkili bir şekilde yönlendirmeyen öğretmen, disiplin sağlamakta da başarı gösteremeyebilir. Bu durum, özellikle davranış sorunları olan öğrencilerin bu sorunlarını sürdürmelerine neden olabilir.” Öğretmen ve öğrenci arasındaki sınır, öğrencilerin yaş ve gelişim seviyesine göre belirlenmelidir! Sağlıklı bir ilişki için öğrenci ve öğretmen arasındaki sınırların nasıl oluşturulması gerektiğini ele alan Dr. Öğr. Üyesi Melek Gözde Luş, “Sınırlar öğrencilerin yaş ve gelişim seviyelerine uygun olarak, onlarla iletişim kurarak, düşünce ve duygularını ifade etmelerine fırsat tanıyarak belirlenmelidir.” dedi. Ön yargısız ve düzenli bir iletişimin önemine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Luş, açıklamalarını şöyle tamamladı: “Öğrencilerin düşünce ve endişelerini dile getirebilecekleri interaktif faaliyetler, tartışmalar organize etmek bu konuda iyi bir örnek olabilir. Öğrencilere sorumluluk duygusu ve takım çalışmasını öğreten işbirlikçi yaklaşımlar oldukça faydalıdır. Böylelikle öğrenciler sorumluluklarını üstlenirler; bu da onların problem çözme becerilerini geliştirir. Sınırlar, dikkatli bir şekilde ifade edilebilir ve ardından ceza vermek yerine farklı bir davranış modeli önerilebilir. İstenilen davranışı sergileyebileceği uygun ortamlar sunularak öğrencinin çabası takdir edilebilir. Buna rağmen öğrenci olumsuz davranışlarına devam ederse, yaptığı eylemin sonuçlarını üstlenmesi sağlanabilir.”

Okullarda Akran Zorbalığı Alarmı Haber

Okullarda Akran Zorbalığı Alarmı

Aynı yaş grubundaki çocuklar veya ergenler arasında, okulda, sokakta, kurslarda ya da çevrim içi ortamda, kasıtlı, sürekli ve güç dengesizliğine dayalı davranışlar olan akran zorbalığı hakkında konuşan Nev Sağlık Grubu Klinik Psikoloji Bölümü’nden Psk. Helin Ezgi Deniz, ebeveynlere uyarılarda bulundu. Psk. Helin Ezgi Deniz, akran zorbalığının sadece çocuklar arasındaki bir anlaşmazlık değil, yetişkinlerin tutumlarıyla şekillenen bir ortam sorunu olduğunu belirtti. Deniz, “Yetişkinler aynı dili konuştuğunda çocuklar hızlıca toparlanır” şeklinde konuştu. “Akran zorbalığının üç boyutu var” Deniz, “Aynı yaş grubundaki çocuklar veya ergenler arasında okulda, sokakta, kursta ya da çevrim içi alanlarda anlamlı ve devamlı şekilde yapılan güç dengesizliği içeren davranışlar” olarak akran zorbalığını tanımladı ve “Burada amaç, devamlılık ve güç farkı önemlidir. Bu sebeple iki arkadaş arasında yaşanan bir tartışma veya tek seferlik sert söz akran zorbalığı değildir” dedi. Deniz, akran zorbalığının alay edilme, dışlanma, tehdit, eşya kapma veya çevrim içi itibarın zedelenmesi gibi kalıcı örüntülerle ilerlediğini ekledi. “Zorbalık gerçek hayattan digital alana taşındı” Günümüzde zorbalığın çeşitli şekillerde ortaya çıktığını dile getiren Deniz, "Fiziksel zorbalık en belirgin olanıdır; itme, tekmeleme, çelme takma, zorla eşya alma gibi. Sözel zorbalık ise daha gizlidir; isim takma, küçük düşürme, küfür gibi” dedi. Sosyal/ilişkisel zorbalığın ise çocuğun sistemli şekilde dışlanması üzerine kurulduğunu belirten Deniz, “Cinsiyetçilik, görünüş, etnik köken veya engellilik gibi özelliklere yönelen önyargı temelli zorbalık da vardır; bu, hem bireye hem de gruba yöneliktir” diye belirtti. Siber zorbalığın ayrı bir konu başlığı oluşturduğunu vurgulayan Deniz, “WhatsApp gruplarında taşlama, TikTok’ta montaj videolar, hikaye üzerinden ima, izinsiz fotoğraf paylaşımı… Dijital zorbalığın en tehlikeli yanı sürekli olması ve kalıcı izler bırakmasıdır” şeklinde konuştu. “Belirtileri tekil değil, bütün olarak değerlendirin” Deniz, ailelere “Çocuğun rutinindeki aniden değişikliklere dikkat edin” diye seslenerek şu örnekleri verdi: “Okula gitmek istememe, sabah mide veya baş ağrısıyla uyanma, notlarda düşüş, eşyaların sık sık kaybolması, arkadaş çevresinin hızla değişmesi, uyku düzeninin bozulması ve sinirlilik… Bunlar alarm işareti olabilir. Siber zorbalıkta telefon çaldığında tedirginlik ve sosyal medya hesaplarını silip tekrar açma gibi durumlar sık yaşanır.” Bazı çocukların yaşadıklarını gizlediğini dile getiren Deniz, “Bu nedenle belirtileri tek tek değil bir bütün olarak ele almak gerekmektedir.” “Bu kötü çocuk meselesi değil, ortam meselesidir” Zorbalığın nedenlerine değinen Deniz, “Sadece bir çocuk suçlamak yanıltıcı olur. Zorbalık bir birey değil, ortam meselesidir” ifadelerini kullandı. Psk. Helin Ezgi Deniz, kontrol eksikliği olan alanların, yetişkin tutarsızlıklarının, ‘gülüp geçme’ kültürünün ve popülerlik unsurlarının zorbalığı beslediğini belirtti ve "Zorbalığı yapan çocuk her zaman özgüvensiz değil; az ama empati yeteneği sınırlı gençler olabilir" dedi. Hedef alınan çocukların genellikle zayıf oldukları için değil, farklı, yeni, içine kapanık veya yalnız oldukları için seçildiğine dikkat çeken Deniz, “Sınıfın yüzde 70-80’i tanık olur ancak çoğu sessiz kalır. Tanıkların ses çıkarması zorbalığın hızla etkisini yitirmesine yol açar” dedi. “Önlemler için kilit noktada: okul, aile ve çocuk uyumlu çalışmalı” Önleme stratejilerinde kesin bir formül olmadığını belirten Psk. Helin Ezgi Deniz, “Ancak etkili bir çerçeve bellidir: Okul, aile ve çocuk uyum içinde olmalıdır” dedi. Deniz, "Zorbalığa toleranssızlık ilkesi, şeffaf süreçler, riskli bölgelerde yetişkinlerin görünürlüğü, öğretmenlerin zorbalığı tanıyabilmesi için eğitimi, empatiyi geliştiren sınıf etkinlikleri ve sosyal-duygusal beceri programları şarttır” dedi. Deniz, siber zorbalık için de “Gizlilik ayarlarını bilmek, ekran süresini düzenlemek ve okulun belirli bir siber zorbalık prosedürüne sahip olması gereklidir” dedi. “Müdahalede öncelik güvenliktir” Deniz, zorbalık durumunda ilk adımın güvenliği sağlamak olduğunu belirterek, “Olayı durdurun, tarafları ayırın ve ‘burada kimseye zarar verilmesine müsaade etmeyiz’ mesajını verin” dedi. Çocuğun duygularını ifade etmesine imkan tanınması gerektiğini söyleyen Deniz, “Duygularını ifade edebilen çocuk davranışlarını değiştirmeye başlar” dedi. Zorbaya yaklaşımda “utanç yerine sorumluluk benimsetmek” gerektiğini ifade eden Deniz, “Yaptırımlar caydırmak değil, dönüştürmek için olmalıdır” dedi. “Ebeveynlere iki ayrı yol haritası” Psk. Helin Ezgi Deniz, ebeveynler için iki senaryoyu anlatarak şunları söyledi: Çocuk hedef alındığında, “Dinleyin, suçlamayın, ‘abartıyorsun’ demeyin, kanıtları saklayın, plan yapın ve okul ile iş birliği yapın. Çocuğa kısa ve uygulanabilir hazır cümleler öğretin. Siber zorbalıkta telefonu tamamen elinden almak izole eder; onun yerine kısıtlama ve raporlama yollarını öğretin. Çocuk zorbalık yaptığında, “Önce bilgi toplayın, davranışı açıkça tanımlayın, sınır koyun. Davranışın nedenine odaklanın; güç isteği mi, ait olma isteği mi, öfke mi? Utandırmak değil, tamir ve sorumluluk hedeflenmelidir.” “Tanıklar sessiz kalmamalı” Deniz, tanıklığın önemini vurgulayarak, “Güvenli üç müdahale vardır: Hedefteki kişiyi yalnız bırakmamak, bir yetişkinden destek istemek ve durumu güvenli biçimde bildirmek” dedi. Deniz, siber zorbalık için şu öneriyi paylaştı: “Kayıt al, erişimi kısıtla, bildir ve güvende kal.” “Etkileri uzun vadeli olabilir ancak bu değiştirilebilir bir durumdur” Akran zorbalığının etkilerinin uzun yıllara yayılabileceğini aktaran Deniz, “Ancak bu bir kader değildir. Bir çocuğun hayatında yalnızca bir güvenilir yetişkinin varlığı bile güçlü bir koruyucudur. Okul–aile iş birliği, net kurallar, güvenli raporlama mekanizmaları ve gerekirse psikoterapi yardımı iyileşmeyi mümkün kılar” ifadelerini kullandı.

Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 Raporu Açıklandı Haber

Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 Raporu Açıklandı

Yeni nesil, iş dünyasının dönüşüm gücünü elinde tutuyor. Great Place To Work®'ün Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 raporu, genç çalışanların iş yerlerinde güven, takdir, adalet ve anlam aradığını ortaya koyuyor. Bu değerleri benimseyen şirketler, genç yetenekler için daha tatmin edici bir çalışma ortamı sunuyor. Great Place To Work® Türkiye, 360'a yakın şirketten 200 bine yakın çalışanın görüşleriyle hazırladığı Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 raporunu yayınladı. Araştırma, 26–34 yaş aralığındaki yeni nesil çalışanların beklentilerini ve motivasyon kaynaklarını ortaya koyuyor. En az %20 genç çalışan oranına sahip Great Place To Work-Certified™ şirketlerin Trust Index™ sonuçları karşılaştırılarak hazırlanan rapor, gençlerin bağlılık, gelişim ve anlam arayışındaki yeni dinamikleri gözler önüne seriyor. Güven, Takdir ve Adalet: Gençlerin Kurumsal Sadakat Haritası Genç kuşağın sadakat ve performans motivasyonu temelde güven ve hakkaniyet üzerinden şekilleniyor. Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 listesinde yer alan şirketlerde genç çalışanların %81'i yöneticilerinin kendilerini düzenli olarak bilgilendirdiğini belirtirken, liste dışı şirketlerde bu oran %52'de kalıyor. Benzer şekilde, çalışanların %71'i iş yerlerinde fark edilme ve takdir edilme fırsatı bulduklarını ifade ederken, liste dışı şirketlerde bu oran %35. Ayrıca, "en çok hak eden çalışanların yükseldiğini" düşünenlerin oranı liste şirketlerinde %67 iken, liste dışında yalnızca %33. Bu bulgular, şeffaf iletiş im, adaletli terfi uygulamaları ve takdir kültürünün, genç çalışanlar için birer bağlılık unsuru değil; iş yerinde kalma, gelişim gösterme ve katkı sağlama motivasyonunun temelini oluşturduğunu ortaya koyuyor. Genç kuşaklar, güven duydukları ve değer gördükleri organizasyonlarda hem daha yüksek performans gösteriyor hem de geleceğe umutla bakıyor. Kuşaklar Arasındaki Beklenti Farklılıkları Rapor, Young Millennials (26–34 yaş) ve Gen Z (25 yaş altı) kuşaklarının iş yerinden beklentilerinde önemli farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Young Millennials kuşağı için netlik, sistematik yapı ve adalet ön plandayken; Gen Z çalışanlar daha çok şeffaflık, empati ve bireysel destek arayışında. Her iki kuşak için de iş-yaşam dengesi artık bir ayrıcalık değil, sağlıklı ve sürdürülebilir çalışma ortamının vazgeçilmez bir unsuru olarak görülüyor. Özellikle terfi ve gelişim süreçlerinde şeffaflık, genç çalışanların bağlılığı ve performansı açısından kritik hale geliyor. Bu veriler, organizasyonların liderlik anlayışlarını yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini gösteriyor. Genç kuşaklar, otoriteden çok rehberlik eden, geri bildirime açık, samimi ve erişilebilir liderlerle çalışmayı tercih ediyor. Kapsayıcı, esnek ve güvene dayalı liderlik modelleri hem Young Millennials hem de Gen Z çalışanlarının kuruma bağlılığını artıran ortak payda haline gelmiş durumda. Eyüp Toprak: "Genç profesyonellerin bakış açısı, kurum kültürlerini yeniden şekillendi riyor." Great Place To Work® Türkiye CEO'su Eyüp Toprak Best Workplaces for Young Millennials™ 2025 raporunu değerlendirerek şunları söyledi: "Genç çalışanların beklentileri bize açık bir mesaj veriyor: Güven duydukları, takdir edildikleri ve adil biçimde değerlendirildikleri kurumlarda kalıcı oluyorlar. Great Place To Work® olarak her fırsatta güven kültürünün altını çiziyoruz; çünkü güven, üretken, yenilikçi ve dayanıklı bir organizasyonun temelini oluşturuyor. Güven sağlamanın en önemli adımı ise çalışana kulak vermek. Özellikle belirsizliklerin arttığı dönemlerde çalışanların sesini duymak, sadece bağlılığı değil, dayanıklılığı da güçlendiriyor. Yapay zekâ, esneklik ve çeşitlilik çağında, kurum kültürünü güven, hakkaniyet, saygı, gurur ve takım ruhu üzerine inşa eden şirketler geleceğe sağlam adımlarla ilerliyor. Genç kuşakları anlayan ve onların değerleriyle şekillenen organizasyonlar ise sadece bugünün değil, geleceğin de kazananları oluyor." Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.